29 Kasım 2009 Pazar

Yemek Hikayeleri

DERVİŞ RIZKI

Bir zamanlar dervişin biri,bir çiviye asılmış bir yer sofrası gördü.O kadar sevindi ki,heyecanla kendi etrafında dönerek dans etmeye,elbisesinin yakasını yırtmaya başladı.

'Yiyecek buldum işte,yiyeceği olmayanın yemeğini buldum.İşte kıtlığın çaresini,dertlerin dermanını buldum!'diye bağırıyordu.

Onun gönül ateşi o kadar harlamış,çoşkusu öylesine kabarmıştı ki,tüm dervişler ona katıldı.

Gülüşüyorlar,bağrışıyorlar,mest olup kendilerindne geçiyorlardı.

Gevezenin biri:'Niye bu kadar seviniyorsun ki?Çiviye asılı sofranın üstünde yemek yok,ekmek yok!'dedi.

Derviş:'Sen içi boş bir görüntüden başka bir şey değilsin.Sen git varlık peşinde koş,aşık değilsin,bizi anlamazsın.'

Ekmek yoksa bile,ekmeğe duyulan aşk,aşıklar için bir gıdadır.Aşkına sadık olan kişi varlık zincirinden kurtulmuştur.

Aşıkların varlıkla işi yoktur,onlar sermayeleri olmadan kazanç elde ederler.

Kanatları olmadığı halde dğnyanın çevresinde uçarlar.Elleri olmadığı halde topu oyun sahasından kaparlar.

Manevi alemin kokusunu bir ğarça dahi koklayan derviş,eller, kesilmiş de olsa zembil örer.

Aşıklar yokluk aleminde çadır kurarlar.Hepsi yokluk alemi gibi tek renk ve tek nefes olurlar.

Süt emen çocuk yemeğin tadını bilmez,perilerin yiyeceği kokudan ibarettir.

İnsan periler gibi koku almayı becerebilir mi?Beceremez,çünkü ikisinin de yaratılış birbirine zıttır.

Yüzlerce ton yemek yesen yine de perinin kokudan aldığı o lezzeti alamazsın.



mEsnEVi'dEn...



Bir gün sormuşlar ermişlerden birine; "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark

vardır?" "Bakın göstereyim" demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.

Ermiş; "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.



Bunun üzerine, "Şimdi..." demiş ermiş, "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen, ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa.



"Buyrun" deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.

"İşte" demiş ermiş, "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz şunu da unutmayın. Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman..."



Mum Ateşiyle Pişen Yemek



Bir gün Nasreddin Hoca ve arkadaşları iddiaya tutuşmuşlar. Eğer Hoca karanlık ve soğuk bir gecede, sabaha kadar köy meydanında bekleyebilirse arkadaşları ona güzel bir ziyafet çekecekmiş. Şayet bunu beceremezse o, arkadaşlarına ziyafet çekecek. Kararlaştırılan gün Hoca meydanın ortasında, sabaha kadar tir, tir titreyerek beklemiş. Sonra yanına gelenlere :

- Tamam demiş. İddiayı kazandım.

- Ne oldu ne yaptın demişler.

- Bekledim sabaha kadar demiş.

- Hayır demişler. Sen uzaktaki bir mum ışığı ile ısınmışsın. İddiayı kaybettin! Ziyafetimizi hazırla. Hoca çaresiz kabul etmiş. Ziyafet vakti kocaman bir kazanın altına minicik bir mum koymuş. Güya yemek pişirecek.

- Ne yapıyorsun? demişler. Kıs, kıs gülerek cevap vermiş :

- Bu mum sıcağıyla size yemek pişireceğim arkadaşlar. Uzaktaki bir mum ışığıyla ben nasıl ısındıysam, bu kazandaki yemek de öyle pişecek!...

( Nasrettin Hoca )



AKŞAM YEMEĞİ



Yahya Kemâl, dostlarından birine:

-Bu akşam benimle yemek yer misin? Diye sorunca, arkadaşı:

-Hay hay! der. Çok memnun olurum. Hiçbir mazeretim yok!

Yahya Kemal gülümseyerek karşılık verir:

-İyi öyleyse, bu akşam size geliyorum.



NE ALIRSINIZ?



Yahya Kemal bir yokuşu çıkıncaya kadar nefes nefese kalır.

Yokuşun sonundaki lokantadan bir garson seslenir:

-Buyrun beyim ne alırsınız?

Yahya Kemal tebessümle:

-Evlat,müsaade edersen bir nefes alacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.