21 Aralık 2009 Pazartesi

Ateş Baz-ı Veli


Ateş Baz-ı Veli

Mevleviliğe giden yol dergâhın mutfağından başlamaktaydı. Derviş olmak isteyen kişi öncelikle mutfakta ona ayrılmış bir postun üstünde otur sadece temel ihtiyaçları için yerinden kalkar ve hiç konuşmadan olan biteni izlerdi. 3 günün sonunda derviş olma kararından vazgeçmemişse ve diğer dervişler bir sakınca görmezse mutfak işlerine yardımcı olarak dergâha girerdi.

Derviş mutfağa girmeden önce kapıda selama durur (Hu[1]) ardından içeriye girerdi. Yemek esnasında kimse kimseden bir lokma eksik ya da fazla yemez, yemek sonunda şükür duası edilirdi.
Mevlevi kültüründe oldukça önemli bir yere sahip olan mutfak ve yemekten sorumlu olan kişiye büyük saygı gösterilirdi. Bu kişi Ateşbaz-ı Velî’dir.

Bu ermiş[2]kişinin hayatı hakkında pek fazla kaynak yoktur. Doğum yeri ve tarihi bilinmemektedir. Asıl adı Yûsuf, baba adı İzzeddîn’dir.

Ateşbaz kelime olarak “ateşle oynayan, ateş oyunları yapan” anlamına gelmektedir. Bu sıfatı nasıl aldığı konusunda net bir bilgi olmamakla birlikte aşağıdaki menkıbe kabul görmektedir.

Yûsuf bin İzzeddîn bir gün yemek pişireceği esnâda dergâhta hiç odun kalmadığını gördü. Yemek vakti de yaklaşmış olup, odun tedârik etmek çok zaman alacaktı. Mahcup bir hâlde Mevlânâ hazretlerinin huzûruna vardı ve; “Efendim mutfakta hiç odun kalmamış ne yapayım?” diye sordu. Mevlânâ’nın latife yollu; “Kazanın altına ayaklarını sokarak kazanı kaynat!” demesi üzerine, Yûsuf Efendi derhâl mutfağa girdi ve söyleneni aynen yaptı. Ayak parmaklarından çıkan ateşle aşı pişirdi. Ancak Mevlânâ hazretleri bunu duyunca kerâmetin açıklanmasını uygun bulmayarak; “Hay Ateşbâz hay!” dedi.

Böylece Yûsuf bin İzzeddîn bu olaydan sonra ateşle oynayan mânâsına gelen “Ateşbâz” ünvânıyla anılmaya başladı.

Konya’ya gelişi hakkında iki görüş vardır. Bahâeddin Veled[3] ile birlikte Horosan’dan geldiği ve ya bu kafileye Karaman dolaylarından katıldığı sanılmaktadır, daha çok kabul gören görüş Horasan’dan geldiği yönündedir.

Yûsuf bin İzzeddîn bir süre Mevlânâ’nın sohbetlerine katıldı, bu sayede olgunlaştı. Dergâhta daha fazla kalmak, Mevlânâ’dan daha çok faydalanmak istiyordu, bu sebeple Mevlânâ tarafından dergâhın baş aşçılığı görevi verildi[4].

Yüz yaşına yakın yaşadığı düşünülen Ateşbaz-ı Veli 684 yılında Konya’da vefat etti.

Vefâtının ardından Mevlevîhânelerde bulunan özel ocağa “Ateşbâz Velî Ocağı” adı veridi. Mevlevî Dergâhlarında meydân-ı şerîfte serili beyaz postun adı Ateşbâz postudur.

1285 yılında türbesi inşa edilmiştir[5]. Türbeye gelenler içeride bulunan bir tabaktan tuz almaktadırlar, bu tuzun sofraya bereket getirdiğine inanılmaktadır. Adak adayanlar ise türbeye tuz getirmektedir. Bu gelenek kimine göre Ateşbaz-ı Veli ile Mevlânâ arasında geçen bir konuşmaya[6] kimisi ise Orta Asya Türk geleneğine dayandırmaktadır.

Notlar, açıklamalar:
[1]: Bu kelimenin Kızılderili Dili’nde de “Selam” anlamına gelmesi ilginçtir.
[2]: Bu konu hakkında kesin bir bilgi yoktur.
[3]: Mevlânâ Celaleddin-i Belhi Rumi’nin babasıdır, dönemin en büyük İslam bilginidir.
[4]: Bilinen ilk baş aşçıdır.
[5]: Bir aşçı için yapılan ilk anıt mezardır.
[6]: Mevlânâ Ateşbaz-ı Velî’ ye “Tuzunu alanlar huzur bulsun, ziyaret edenlerin her derdi iyi olsun. Aşları artsın, eksilmesin, taşsın dökülmesin.” dediği rivayet edilmektedir.

Kaynakça:

* Baha Veled’den Günümüze Konya Alimleri ve Velileri, Av. M. Ali Uz, Konya, Mayıs 1993
* Konya Velîleri, Dr.Hasan Özönder, Konya, 1980
* TDV İslâm Ansiklopedisi
* Mevlevilikte dervişliğe giden yolda ilk adım mutfaktan geçer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.